Gitmek…

Sen de gidiyorsun. Öyle ya da böyle herkes gidiyor. Dur diyemiyorum, gitme diyemiyorum. Git diyorum, haklısın diyorum, hayırlısı olsun, hayırlara git diyorum.

Böyle söylemek zorunda kalıyorum, yalan söylüyorum.
***
Bundan çok yıllar önceydi. Aynen senin gibi, aynı sebeplerden ben de gitmiştim. Hem de tamı tamına aynı günlerde.
Memleketin en kötü günleriydi. Gitmiştim, neşeyle, umutla, içimde biraz buruklukla…
Kolay olmadı, çok ağladım, çok acı çektim oralarda ama bir o kadar da olması gereken bu dedim. Okudum ettim falan filan. Çok şey yaptım, üstelik az buz da kalmadım.
***
Ama döndüm, sonunda döndüm. İyi ki de döndüm. Keşke kalsaydım demiyorum. İyi ki döndüm.
***
Biliyor musun, geçen sabah uyandığımda Akdeniz’in mavi suları üstüme üstüme geldi ve cayır cayır yandığımı hissettim, sular bile serinletemedi beni. Ortadoğu’nun sapsarı bozkır gözleri içime düştü ama gözlerim kamaştı güneşten.
Hangisiyiz biz dedim, neredeyiz?
Hiçbiri…
Arafta kalmışız. Arafta…
***
Hiç böyle hissetmemiştim biliyor musun yıllardır. Ama ne yazık ki durum bu.
***
Gidiyorsun.
Öylece gidiyorsun…
Geride bıraktıkların da seninle gelir, inan. Biliyorum, çünkü yaşadım.
Bir helalleşmeden, kucaklaşmadan hatıralarınla gidiyorsun…
Onlar büyüyerek üstüne gelecek biliyor musun? Ben biliyorum, çünkü yaşadım.
***
Hep yanlışı seçiyorsun farkında mısın? Gitmen değil yanlış olan, seçimlerin. Biliyorum, çünkü ben de yaşadım.
Helalleşmek gerek, yüzleşmek gerek; her konuşmada her şeyi konuştuğunu sanıp aslında bunları daha da derinlere gömmek değil doğrusu. Bugün beni yakarken yarın seni yakar…
***
Gitmek doğrudur, kaçmak yanlış. Kaçmak hatadır, korkaklıktır.
Yüzleşmek gerek her şeyle, dimdik durup evet yaptım, evet buyum, evet istedim diyebilmektir dürüstlük. Bir veda edebilmektir… Buna beş dakika da olsa zaman ayırabilmektir.
***
Ben bu bırakıp bırakıp gitmeleri doğru bulmuyorum ama gitme de diyemiyorum. Nasıl derim şu zamanda? Eskiden herkese derdim. Artık diyemiyorum…
***
Herkes bir kendine, bir yanlızlığa çekilirken, herkes bir yalanın soğuk kabuğunun içine saklanırken sadece gözümden yaşlar akıyor.
Coğrafya kader midir diyorum, soruyorum…
Yağan yağmura bakıyorum ve ağlıyorum.
Vebali senin olsun…

(1 Ekim 2017 tarihli yazım. Bu yazı daha sonra Yusuf Begtaş tarafından Süryanice’ye çevrilip Endehuana dergisinde yayınlandı.)


Using Format